Türk edebiyatının ölümsüz şairlerinden Can Yücel 22 sene önce vefat etmesine rağmen hala severek okunan şairlerdendir. Eserleri ile büyük yankı uyandıran Can Yücel 1926 yılında İstanbul'da doğmuştur. Eski milli eğitim bakanlarından Hasan Âli Yücel'in oğlu olan Can Yücel uzun yıllar çevirmen ve şair olarak yaşamını sürdürmüş ve onlarca eser ortaya koymuştur.
ANLADIM Bunca zaman bana anIatmaya çaIıştığını,kendimi buIduğumda anIadım. Herkesin mutIu oImak için başka bir yoIu varmış, Kendi yoIumu çizdiğimde anIadım.. Bir tek yaşanarak öğreniIirmiş hayat, okuyarak,dinIeyerek değiI.. BiIdikIerini bana neden anIatmadığını, anIadım.. Yüreğinde aşk oImadan geçen hergün kayıpmış, Aşk peşinden neden yaIınayak koştuğunu anIadım.. Acı doruğa uIaştığında gözyaşı geImezmiş gözIerden, Neden hiç ağIamadığını anIadım.. AğIayanı güIdürebiImek,ağIayanIa ağIamaktan daha değerIiymiş, Gözyaşımı kahkaya çevirdiğinde anIadım.. Bir insanı herhangi biri kırabiIir, ama bir tek en çok sevdiği acıtabiIirmiş, Çok acıttığında anIadım.. Fakat,hakedermiş seviIen onun için döküIen her damIa gözyaşını, GözyaşIarıyIa birIikte sevinçIer terkettiğinde anIadım.. YaIan söyIememek değiI, gerçeği gizIememekmiş marifet, Yüreğini eIime koyduğunda anIadım.. "Sana ihtiyacım var, geI ! " diyebiImekmiş güçIü oImak, Sana "git" dediğimde anIadım.. Biri sana "git" dediğinde, "kaImak istiyorum" diyebiImekmiş sevmek, Git dedikIerinde gittiğimde anIadım.. Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,her düştüğünde zırıI zırıI ağIayan, Büyüyüp bana sımsıkı sarıIdığında anIadım.. Özür diIemek değiI, "affet beni" diye haykırmak istemekmiş pişman oImak, Gerçekten pişman oIduğumda anIadım.. Ve gurur, kaybedenIerin,acizIerin maskesiymiş, Sevgi doIu yürekIerin gururu oImazmış, Yüreğimde sevgi buIduğumda anIadım.. ÖIürcesine isteyen,bekIemez,sadece umut edermiş bir gün affediImeyi, Beni afetmeni öIürcesine istediğimde anIadım.. Sevgi emekmiş, Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş CAN YÜCEL
SEVGİ DUVARI Sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi Dilimizde akşamdan kalma bir küfür Salonlar piyasalar sanat sevicileri Derdim günüm insan arasına çıkarmaktı seni Yakanda bir amonyak çiçeği Yalnızlığım benim sidikli kontesim Ne kadar rezil olursak o kadar iyi Kumkapı meyhanelerine dadandık Önümüzde Altınbaş, Altın Zincir, fasulye pilakisi Ardımızda görevliler, ekipler, Hızır Paşalar Sabahları açıklarda bulurlardı leşimi Öyle sıcaktı ki çöpcülerin elleri Çöpcülerin elleriyle okşardım seni Yalnızlığım benim süpürge saçlım Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi Baktım gökte bir kırmızı bir uçak Bol çelik bol yıldız bol insan Bir gece Sevgi Duvarını aştık Dustuğum yer öyle açık seçik ki Başucumda bi sen varsın bi de evren Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi Yalnızlığım benim çoğul türkülerim Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi CAN YÜCEL
BAĞLANMAYACAKSIN Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne. "O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin. Demeyeceksin işte. Yaşarsın çünkü. Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki. Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın. Ve zaten genellikle o daha az sever seni, Senin onu sevdiğinden. Çok sevmezsen, çok acımazsın. Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem. Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin. Senin değillermiş gibi davranacaksın. Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın. Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın. Çok eşyan olmayacak mesela evinde. Paldır küldür yürüyebileceksin. İlle de bir şeyleri sahipleneceksen, Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin. Gökyüzünü sahipleneceksin, Güneşi, ayı, yıldızları... Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak. "O benim." diyeceksin. Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan bir şeylerin... Mesela gökkuşağı senin olacak. İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın. Mesela turuncuya, ya da pembeye. Ya da cennete ait olacaksın. Çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın. Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat. İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak... CAN YÜCEL
HER ŞEY SENDE GİZLİ Yerin seni çektiği kadar ağırsın, Kanatların çırpındığı kadar hafif.. Kalbinin attığı kadar canlısın, Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç... Sevdiklerin kadar iyisin, Nefret ettiklerin kadar kötü.. Ne renk olursa olsun kaşın gözün, Karşındakinin gördüğüdür rengin.. Yaşadıklarını kâr sayma: Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan yaşa, Sevdiğin kadardır ömrün.. Gülebildiğin kadar mutlusun. Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin Sakın bitti sanma her şeyi, Sevdiğin kadar sevileceksin. Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın. Bir gün yalan söyleyeceksen eğer; Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın. Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret, Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın. Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın, Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak. Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü. Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin.. İşte budur hayat! İşte budur yaşamak, Bunu hatırladığın kadar yaşarsın Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun Çiçek sulandığı kadar güzeldir, Kuşlar ötebildiği kadar sevimli, Bebek ağladığı kadar bebektir. Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin, bunu da öğren, Sevdiğin kadar sevilirsin... CAN YÜCEL
20 YAŞ 35 YAŞ 40 YAŞ VE BUGUNKİ BEN -Şunları bir araya toplayayım. Bir güzel muhabbet edelim- diye düşündüm. Mutfak işinden de anlarım. Donattım sofrayı. Bayağı uğraştım. Hepsinin, ayrı ayrı ne yemekten, ne içmekten hoşlandığını iyi bilirim. Bayağı da para gitti. Birinin yediğini öbürü yemez. Ötekinin içtiğini beriki içmez. Dört kişilik sofra kurdum. Mumları da yaktım. Bak hepsi, Erick Satie severdi. Hatırladım. Müziği de ayarladım. Geldiler. 20 yaşında ben, 35 yaşımda ben, 40 yaşımda ben ve bugünkü ben dördümüz. Birden 20 yaşımı, 35 yaşımın karşısına oturttum. 40 yaşımın karşısına da, ben geçtim. Yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu. Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi. Yatıştırayım dedim. -Sen karışma moruk- dediler. Büyük hır çıktı. Komşular alttan üstten duvarlara vurdular. Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı. Evin de içine ettiler. Bende kabahat. Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine... CAN YÜCEL
ÖLÜM VE OĞLUM Ölüm ve oğlum Ne yaman çiğköfteymiş ki bu ölüm Şalgam suları iniyor şakaklarımdan ben hala susuyorum Gözlerimle taşlarcasına bir kör kuyuyu... Nerde kaldı bire saka kuşu Su gibi bildiğin o su kasidesi? Ve dudaklarımı sevsinler bir barut bulutuyla sanki ortadan biçilmiş bir güneş Aynı çığlığı mı ezberleyecek dersin akşamcılar akşama tövbe edinceye dek Düzayaktı Attar A'met Efendiden Kartal Baba Tekkesine Bu seferki yolum ise ardımdan gelen kolun ölüsıra yürüyen kilden, kirloz bir bayrak epiy de yokuş üstelik ve giderayak Sırtına vurmuş yada buruşuk bir şipka biberini Meyvahoşa koşturuyor mork çizmeleriyle bir kırkayak Nasıl koşturduysa tulumbacılar eskiden yeşil karga tulumbalarını yangına Yandım diye böğürmüşüm Böğrüm yiyince böğrümden o çiğköfteyi YANDIM Öylebi kuşaktık ki biz oğlum yine de sen ölüyorsun boynuna sarılınca ben Ve o domuz var ya İncildeki cümle günahı yüklenip uçuruma atlayan domuz Biz öyle bilem olamıyoruz... Meşksiz aşklarla senlerin başına tacettiğimiz o güzelim elmayı Utanmadan o ulusal akbabamıza sunuyoruz kellerinizle birlikte Bu gidişle korkarım bi tek ses kalacak bizden tıkırtısı farenin Kendi tahta kuyruğunu kemiren Cama vurulmuş güneş kırıldı Nar daneleri döküldü suya Yandım diye böğürüyorum Ama bu kırkayak oynunda Öyle yakın ki ölümle oğlum Uyak oluvermişler adeta Ben ne demeye hala Sözümona bir inci gibi Acının yanardağ bardağında Kendi kendime eriyim? Oysa bu dünya denen ağacın Türkiye denen çatağında Öyle bir oğul var ki oğul Ölüme değil, ölüme Yaşanmaya bi ölüm bal Cama vurulmuş güneş kırıldı Nar daneleri döküldü suya Gayrı adam oldu diye babam Oğlum beni sevse ya CAN YÜCEL
BİR EŞİ OLMALI İNSANIN Bir eşi olmalı insanın: Bakarken yüreğinin kabardığı, gözlerinden gözlerine yüreğinin aktığı... Âşık olduğu bir eşi olmalı! Sabah gözlerini açtığında, yanında olduğunu görüp, şükürler etmeli Yaradan'a. Koklamalı saçlarını uyuyan eşine şefkatle bakıp, usulca dokunmalı yüzüne, Bir eşi olmalı insanın: Varlığını hissedebilmek için parmakları titremeli, incitirim korkusuyla. Sürekli çağlayan bir pınar olmalı gönlü. Kramplar girmeli midesine, onsuzluk aklına geldikçe! Bir eşi olmalı insanın: Rüzgâr onun kokusunu getirmeli, yağmur onun sesini. Elleri yanmalı ellerini tutabilmek için. Akşam onu görecek diye, pırpır etmeli yüreği. Kelebekler gibi olmalı insanın kalbi. Ayakları birbirine dolaşmalı heyecandan, eve dönerken eşi. Beklemek asırlar gibi uzun gelmeli. Gelişi ile sonsuz bir nur dolmalı içine. Bir eşi olmalı insanın: Yüzüne baktığında, konuşmadan anlamalı derdini, tasasını, öfkesini, sevincini, coşkusunu... Güven duymalı, her şeyiyle. Başını göğsüne koyup, huzurla uyuyabilmeli, tüm düşüncelerinden arınmış olarak. Babası, abisi, arkadaşı, dostu, sırdaşı, anası, çocuğu olmalı... Şımarabilmeli yanında. Kıskanılmalı zaman zaman da... Bir eşi olmalı insanın: Sabah yolcularken işine, içi acımalı, daha yollarken özlemeye başlamalı. 'Seni şimdiden özledim.' Bir eşi olmalı insanın: Akşam dönüşünü beklemeli sabırsızlıkla. Gözleri yollarda kalmalı ve kapıyı çalmadan açmalı. Aşkla karşılamalı, hasretle sarılmalı boynuna, özlemle koklayıp öpmeli, yıllarca uzak kalmışçasına! Bir eşi olmalı insanın: Her günü bir başka güzel olmalı yaşamın; bir başka özel, bir başka soluklanmalı her anında. Verdiği hiç bir şeyin yeterli olmadığını düşünüp, kahrolmalı, daha fazla ne yapabilirim diye düşünmeli. Bir eşi olmalı insanın: Cennetten köşe almışçasına: Sevdiği, sakındığı, bakmaya kıyamadığı. Her bir hücresinden aşkın fışkırdığı. Çölde okyanusu yaşadığı bir eşi olmalı insanın. Ben seni ölene dek seveceğim boş laf!!! Ben seni sevdikçe ölmeyeceğim... CAN YÜCEL
BİRAZ DEĞİŞTİM Biraz değiştim, Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar Değiştim Unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum, Bir yanım kendimi kolluyor bir yanım seni Ben benimle savaşıyorum, Seninle değil Sonucu kılıcı kuşananından belli olan bir savaşın, ne kazanabileni ne de kaybedeniyim Sorun değil Elbet Alışırım Biraz alıştım. Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar Alıştım! Varlığını istemediğim tüm eksik yanlarım Ve çokluğunu da, yokluğunu da istemediğim iki arada bir derede duyguya alışıyorum Bir yanım bırak diyor bir yanıma, Diğer yanım kesin değil! Henüz tanıştık Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar Tanıdığımı sandığım bana daha yakınım artık Duvarlara anlatırken öğrendiklerim kendi hakkımda Ve aynalarda ağlarken gördüklerim kendi tarafımda Bir yanım memnun oldum diyor, bir yanım tanıyamadım daha Samimi değil Bir hayli kırıldım Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar Canıma batan her halin felç gibi indi bedenime Gözlerimden tut da ciğerlerime kadar kırgınım Aslında ne sana, ne olanlara Kendime kırgınım!.. Maziye hiç değil, âna kırgınım Anlatamadığım, anlayamadığım masalların bana yaptıklarına Dinlediğim şarkılarda bana seni anımsatan şarkıcılara Beni anladığın kelimelerin bana her şeyi anlatıyor gibi geliyor oluşuna Bir hayli kırgınım Beni ben kırdım oysa İyi değilim. Galiba yoruldum Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar Kalbime, kalbimi kanıtlamaktan Ve kanıtladığıma kendimi inandırmaktan Ve dahası kocaman bir sahada tek başına koşmaktan yoruldum. Aslında ne pişmanım ne de pes ediyorum!.. Sadece beni kaybettikçe seni kaybediyorum. Şu kalp denen, beni bana sorgulatıyor artık Ki seni sorgulamamasını nasıl beklerim?!.. Toprağa bakan yanım senden zaten ayrı Sana bakan yanımsa toprakla aynı Hıh! Ne yaparsan yap, gördüğünün seni görmesini bekleyemezsin! Gözlerim yorgun Dudaklarım, dudaklarım hissiz Dokunulmadan geçen yıllar bana çok ağır Sarılmadan geçip giden uğurlamaların, kavuşmaları hep beklentisiz Söyleyemediklerini söylesen de şimdi Sesine aşina yanım, onca sessizlikten sonra artık sağır! İsteyerek değil Çok çalıştım Paylaştığımız hayatımızda bıraktığın onca üstü kapalı git izine Beni yerle bir eden kendince açık olan her tepkine Ve bende bana tanımadığım bir adamı göstermene rağmen, Gitmek için, bitmek için, sana huzur vermek için çok çalıştım. Daha önce de gitmiştim Kendi isteğimle Anladım ki daha önce sevmemiştim! Çok çalıştım inan Değişen yanımın aslında hep aynı olduğunu göstermeye Her defasında daha da tozlanan canımı kırmadan korumaya Ve alışmaya kendime Bu göz gözü görmez dumanlı halime Çok alışmaya çalıştım hem de çok. Tanıştım seninle doğan yanımla da, ölen yanımla da Birini yaşattım! Yaşatıyorum da hala Ama diğerinin ölmesine engel olamıyorum. Yorulmak, dinlenmekten geçmiyor An be an çöküyor, insanın içindeki güç Işığı sönüyor Beyaza dönüyor rengi git gide Hissizleşiyor. Ne yormak istedim Seni, Ne de yormak kendimi Çok çalıştım Gitmeye de kalmaya da İkisi de aynı acı, ikisi de rezil Daha önce de gitmiştim Ama böyle kalarak değil Böyle kalarak değil. CAN YÜCEL
UNUTMA Yüreğinde bir ismin imzası var Ve sen onu silemezsin Söküp atamazsın ne kadar uğraşsan da Seninle beraber büyür ıcındekı sızı İlk önce onu hissedersin başkasına dokunduğunda Unutma! Bir kere sevdin mi uzun uzun yanarsın Sitemler.. öfkeler birikirken içinde Sen azalırsın. Dilinde küfür elinde kadeh eksik olmaz Günler böyle geçer. alışırsın... Unutma! Sabahlar artık gecikir. İster sağa dön ister sola Gözüne uyku değil gidenin hayali gelir... Kendini şiirlere verirsin Elin sigaraya gider her on dakika da bir Fena zehirlenirsin. Unutma! Bir süre güvenmeyeceksin kimseye Kendine sığınacaksın Aşk konuşulduğunda sen susacaksın Of'larla ah'larla başlayacaksın her cümleye Çevrende senden başka herkes haksız olacak Senin haklılığınsa çaresiz gidecek çöpe.. Unutma! Bir gün kaldığın yerden başlayacaksın Biri seni bulacak... Önce korkacaksın eski acılara yakalanmaktan Biraz ürkeceksin. Ne kadar dirensen de nafile İnsansın sonuçta seveceksin.... Eski acılara bakıp da küsme sevdalara Gavura kızıp da oruç bozulmaz Sök at kafandan acaba'ları! Bir kemik aynı yerden İki defa kırılmaz.. Artık kararmaz gecelerin. Bir daha yaşlar akmaz gözünden. Sabahların gecikmez. Kim bilir ağladığın günlere gülersin Bir defa öldün ya zamanında? Bir daha ölmezsin... CAN YÜCEL
SENİNLE YAŞLANMAK İSTİYORUM Seneler Geçsin, Sen Beni bil ben seni bileyim istiyorum. Benim olduğun kadar dostlarının, Dostlarının olduğun kadar benim ol istiyorum. Nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım. Yaşayalım ki, Öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı. Birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız. Sen çok dertlenip, içip arkadaşlarınla eve gelmelisin. Paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız. Öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi. Yaşayalım ki ,paramız olunca sevinelim. Güzel günlerimizi, evimizde, bir şişe şarap ve pijamalarımızla kutlamalıyız. Ya da bazen dostlarla ucuz biralar içerek. Böylece yaşamalıyız işte. Sonra çocuklarımız olmalı, Düşünsene senin ve benim olan bir canlı. Geceleri ağladıkça sırasıyla susturmalıyız. Sen arada mızıkçılık yapmalısın. Ve ben söylenerek sıranı almalıyım. Yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım, Söylenerek yumurta kırmalısın. Hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız. Zaman su gibi akıp giderken, Her şey yaşanmış bir hayatımız olmalı. Her şeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden. Mutluda olsa, Kötüde olsa, Yaşadığımız günler bizim günlerimiz olmalı. Saçlara düşünce yada gidince aklar, Çocukları güvence altına alıp gitmeli bu şehirden. Kavgasız, Her sabah cinayetle uyanılmayan, Sessiz bir yere gitmeliyiz. Geceleri balkonda denizi seyredip, Sandalyelerimizde sallanmalıyız. Eve gelip benden kahve istemelisin. Çocuklar gelmeli ziyaretimize, Geçmişteki hareketli günlerimizi anımsamalıyız. Öyle sevmelisin ki beni, Bu yazdıklarım korkutmamalı seni, Tebessümler açtırmalı yüzünde. Bir gün bu hayatı bırakıp giderken, Sadece mutluluk olmalı yüzümüzde Birbirimiz sevmenin gururu olmalı Her şeyde. CAN YÜCEL
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
En güzel, anlamlı, etkileyici Can Yücel Şiirleri
Türk edebiyatının ölümsüz şairlerinden Can Yücel 22 sene önce vefat etmesine rağmen hala severek okunan şairlerdendir. Eserleri ile büyük yankı uyandıran Can Yücel 1926 yılında İstanbul'da doğmuştur. Eski milli eğitim bakanlarından Hasan Âli Yücel'in oğlu olan Can Yücel uzun yıllar çevirmen ve şair olarak yaşamını sürdürmüş ve onlarca eser ortaya koymuştur.
ANLADIM Bunca zaman bana anIatmaya çaIıştığını,kendimi buIduğumda anIadım. Herkesin mutIu oImak için başka bir yoIu varmış, Kendi yoIumu çizdiğimde anIadım.. Bir tek yaşanarak öğreniIirmiş hayat, okuyarak,dinIeyerek değiI.. BiIdikIerini bana neden anIatmadığını, anIadım.. Yüreğinde aşk oImadan geçen hergün kayıpmış, Aşk peşinden neden yaIınayak koştuğunu anIadım.. Acı doruğa uIaştığında gözyaşı geImezmiş gözIerden, Neden hiç ağIamadığını anIadım.. AğIayanı güIdürebiImek,ağIayanIa ağIamaktan daha değerIiymiş, Gözyaşımı kahkaya çevirdiğinde anIadım.. Bir insanı herhangi biri kırabiIir, ama bir tek en çok sevdiği acıtabiIirmiş, Çok acıttığında anIadım.. Fakat,hakedermiş seviIen onun için döküIen her damIa gözyaşını, GözyaşIarıyIa birIikte sevinçIer terkettiğinde anIadım.. YaIan söyIememek değiI, gerçeği gizIememekmiş marifet, Yüreğini eIime koyduğunda anIadım.. "Sana ihtiyacım var, geI ! " diyebiImekmiş güçIü oImak, Sana "git" dediğimde anIadım.. Biri sana "git" dediğinde, "kaImak istiyorum" diyebiImekmiş sevmek, Git dedikIerinde gittiğimde anIadım.. Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,her düştüğünde zırıI zırıI ağIayan, Büyüyüp bana sımsıkı sarıIdığında anIadım.. Özür diIemek değiI, "affet beni" diye haykırmak istemekmiş pişman oImak, Gerçekten pişman oIduğumda anIadım.. Ve gurur, kaybedenIerin,acizIerin maskesiymiş, Sevgi doIu yürekIerin gururu oImazmış, Yüreğimde sevgi buIduğumda anIadım.. ÖIürcesine isteyen,bekIemez,sadece umut edermiş bir gün affediImeyi, Beni afetmeni öIürcesine istediğimde anIadım.. Sevgi emekmiş, Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş CAN YÜCEL
SEVGİ DUVARI Sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi Dilimizde akşamdan kalma bir küfür Salonlar piyasalar sanat sevicileri Derdim günüm insan arasına çıkarmaktı seni Yakanda bir amonyak çiçeği Yalnızlığım benim sidikli kontesim Ne kadar rezil olursak o kadar iyi Kumkapı meyhanelerine dadandık Önümüzde Altınbaş, Altın Zincir, fasulye pilakisi Ardımızda görevliler, ekipler, Hızır Paşalar Sabahları açıklarda bulurlardı leşimi Öyle sıcaktı ki çöpcülerin elleri Çöpcülerin elleriyle okşardım seni Yalnızlığım benim süpürge saçlım Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi Baktım gökte bir kırmızı bir uçak Bol çelik bol yıldız bol insan Bir gece Sevgi Duvarını aştık Dustuğum yer öyle açık seçik ki Başucumda bi sen varsın bi de evren Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi Yalnızlığım benim çoğul türkülerim Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi CAN YÜCEL
BAĞLANMAYACAKSIN Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne. "O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin. Demeyeceksin işte. Yaşarsın çünkü. Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki. Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın. Ve zaten genellikle o daha az sever seni, Senin onu sevdiğinden. Çok sevmezsen, çok acımazsın. Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem. Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin. Senin değillermiş gibi davranacaksın. Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın. Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın. Çok eşyan olmayacak mesela evinde. Paldır küldür yürüyebileceksin. İlle de bir şeyleri sahipleneceksen, Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin. Gökyüzünü sahipleneceksin, Güneşi, ayı, yıldızları... Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak. "O benim." diyeceksin. Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan bir şeylerin... Mesela gökkuşağı senin olacak. İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın. Mesela turuncuya, ya da pembeye. Ya da cennete ait olacaksın. Çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın. Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat. İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak... CAN YÜCEL
HER ŞEY SENDE GİZLİ Yerin seni çektiği kadar ağırsın, Kanatların çırpındığı kadar hafif.. Kalbinin attığı kadar canlısın, Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç... Sevdiklerin kadar iyisin, Nefret ettiklerin kadar kötü.. Ne renk olursa olsun kaşın gözün, Karşındakinin gördüğüdür rengin.. Yaşadıklarını kâr sayma: Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan yaşa, Sevdiğin kadardır ömrün.. Gülebildiğin kadar mutlusun. Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin Sakın bitti sanma her şeyi, Sevdiğin kadar sevileceksin. Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın. Bir gün yalan söyleyeceksen eğer; Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın. Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret, Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın. Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın, Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak. Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü. Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin.. İşte budur hayat! İşte budur yaşamak, Bunu hatırladığın kadar yaşarsın Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun Çiçek sulandığı kadar güzeldir, Kuşlar ötebildiği kadar sevimli, Bebek ağladığı kadar bebektir. Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin, bunu da öğren, Sevdiğin kadar sevilirsin... CAN YÜCEL
20 YAŞ 35 YAŞ 40 YAŞ VE BUGUNKİ BEN -Şunları bir araya toplayayım. Bir güzel muhabbet edelim- diye düşündüm. Mutfak işinden de anlarım. Donattım sofrayı. Bayağı uğraştım. Hepsinin, ayrı ayrı ne yemekten, ne içmekten hoşlandığını iyi bilirim. Bayağı da para gitti. Birinin yediğini öbürü yemez. Ötekinin içtiğini beriki içmez. Dört kişilik sofra kurdum. Mumları da yaktım. Bak hepsi, Erick Satie severdi. Hatırladım. Müziği de ayarladım. Geldiler. 20 yaşında ben, 35 yaşımda ben, 40 yaşımda ben ve bugünkü ben dördümüz. Birden 20 yaşımı, 35 yaşımın karşısına oturttum. 40 yaşımın karşısına da, ben geçtim. Yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu. Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi. Yatıştırayım dedim. -Sen karışma moruk- dediler. Büyük hır çıktı. Komşular alttan üstten duvarlara vurdular. Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı. Evin de içine ettiler. Bende kabahat. Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine... CAN YÜCEL
ÖLÜM VE OĞLUM Ölüm ve oğlum Ne yaman çiğköfteymiş ki bu ölüm Şalgam suları iniyor şakaklarımdan ben hala susuyorum Gözlerimle taşlarcasına bir kör kuyuyu... Nerde kaldı bire saka kuşu Su gibi bildiğin o su kasidesi? Ve dudaklarımı sevsinler bir barut bulutuyla sanki ortadan biçilmiş bir güneş Aynı çığlığı mı ezberleyecek dersin akşamcılar akşama tövbe edinceye dek Düzayaktı Attar A'met Efendiden Kartal Baba Tekkesine Bu seferki yolum ise ardımdan gelen kolun ölüsıra yürüyen kilden, kirloz bir bayrak epiy de yokuş üstelik ve giderayak Sırtına vurmuş yada buruşuk bir şipka biberini Meyvahoşa koşturuyor mork çizmeleriyle bir kırkayak Nasıl koşturduysa tulumbacılar eskiden yeşil karga tulumbalarını yangına Yandım diye böğürmüşüm Böğrüm yiyince böğrümden o çiğköfteyi YANDIM Öylebi kuşaktık ki biz oğlum yine de sen ölüyorsun boynuna sarılınca ben Ve o domuz var ya İncildeki cümle günahı yüklenip uçuruma atlayan domuz Biz öyle bilem olamıyoruz... Meşksiz aşklarla senlerin başına tacettiğimiz o güzelim elmayı Utanmadan o ulusal akbabamıza sunuyoruz kellerinizle birlikte Bu gidişle korkarım bi tek ses kalacak bizden tıkırtısı farenin Kendi tahta kuyruğunu kemiren Cama vurulmuş güneş kırıldı Nar daneleri döküldü suya Yandım diye böğürüyorum Ama bu kırkayak oynunda Öyle yakın ki ölümle oğlum Uyak oluvermişler adeta Ben ne demeye hala Sözümona bir inci gibi Acının yanardağ bardağında Kendi kendime eriyim? Oysa bu dünya denen ağacın Türkiye denen çatağında Öyle bir oğul var ki oğul Ölüme değil, ölüme Yaşanmaya bi ölüm bal Cama vurulmuş güneş kırıldı Nar daneleri döküldü suya Gayrı adam oldu diye babam Oğlum beni sevse ya CAN YÜCEL
BİR EŞİ OLMALI İNSANIN Bir eşi olmalı insanın: Bakarken yüreğinin kabardığı, gözlerinden gözlerine yüreğinin aktığı... Âşık olduğu bir eşi olmalı! Sabah gözlerini açtığında, yanında olduğunu görüp, şükürler etmeli Yaradan'a. Koklamalı saçlarını uyuyan eşine şefkatle bakıp, usulca dokunmalı yüzüne, Bir eşi olmalı insanın: Varlığını hissedebilmek için parmakları titremeli, incitirim korkusuyla. Sürekli çağlayan bir pınar olmalı gönlü. Kramplar girmeli midesine, onsuzluk aklına geldikçe! Bir eşi olmalı insanın: Rüzgâr onun kokusunu getirmeli, yağmur onun sesini. Elleri yanmalı ellerini tutabilmek için. Akşam onu görecek diye, pırpır etmeli yüreği. Kelebekler gibi olmalı insanın kalbi. Ayakları birbirine dolaşmalı heyecandan, eve dönerken eşi. Beklemek asırlar gibi uzun gelmeli. Gelişi ile sonsuz bir nur dolmalı içine. Bir eşi olmalı insanın: Yüzüne baktığında, konuşmadan anlamalı derdini, tasasını, öfkesini, sevincini, coşkusunu... Güven duymalı, her şeyiyle. Başını göğsüne koyup, huzurla uyuyabilmeli, tüm düşüncelerinden arınmış olarak. Babası, abisi, arkadaşı, dostu, sırdaşı, anası, çocuğu olmalı... Şımarabilmeli yanında. Kıskanılmalı zaman zaman da... Bir eşi olmalı insanın: Sabah yolcularken işine, içi acımalı, daha yollarken özlemeye başlamalı. 'Seni şimdiden özledim.' Bir eşi olmalı insanın: Akşam dönüşünü beklemeli sabırsızlıkla. Gözleri yollarda kalmalı ve kapıyı çalmadan açmalı. Aşkla karşılamalı, hasretle sarılmalı boynuna, özlemle koklayıp öpmeli, yıllarca uzak kalmışçasına! Bir eşi olmalı insanın: Her günü bir başka güzel olmalı yaşamın; bir başka özel, bir başka soluklanmalı her anında. Verdiği hiç bir şeyin yeterli olmadığını düşünüp, kahrolmalı, daha fazla ne yapabilirim diye düşünmeli. Bir eşi olmalı insanın: Cennetten köşe almışçasına: Sevdiği, sakındığı, bakmaya kıyamadığı. Her bir hücresinden aşkın fışkırdığı. Çölde okyanusu yaşadığı bir eşi olmalı insanın. Ben seni ölene dek seveceğim boş laf!!! Ben seni sevdikçe ölmeyeceğim... CAN YÜCEL
BİRAZ DEĞİŞTİM Biraz değiştim, Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar Değiştim Unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum, Bir yanım kendimi kolluyor bir yanım seni Ben benimle savaşıyorum, Seninle değil Sonucu kılıcı kuşananından belli olan bir savaşın, ne kazanabileni ne de kaybedeniyim Sorun değil Elbet Alışırım Biraz alıştım. Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar Alıştım! Varlığını istemediğim tüm eksik yanlarım Ve çokluğunu da, yokluğunu da istemediğim iki arada bir derede duyguya alışıyorum Bir yanım bırak diyor bir yanıma, Diğer yanım kesin değil! Henüz tanıştık Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar Tanıdığımı sandığım bana daha yakınım artık Duvarlara anlatırken öğrendiklerim kendi hakkımda Ve aynalarda ağlarken gördüklerim kendi tarafımda Bir yanım memnun oldum diyor, bir yanım tanıyamadım daha Samimi değil Bir hayli kırıldım Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar Canıma batan her halin felç gibi indi bedenime Gözlerimden tut da ciğerlerime kadar kırgınım Aslında ne sana, ne olanlara Kendime kırgınım!.. Maziye hiç değil, âna kırgınım Anlatamadığım, anlayamadığım masalların bana yaptıklarına Dinlediğim şarkılarda bana seni anımsatan şarkıcılara Beni anladığın kelimelerin bana her şeyi anlatıyor gibi geliyor oluşuna Bir hayli kırgınım Beni ben kırdım oysa İyi değilim. Galiba yoruldum Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar Kalbime, kalbimi kanıtlamaktan Ve kanıtladığıma kendimi inandırmaktan Ve dahası kocaman bir sahada tek başına koşmaktan yoruldum. Aslında ne pişmanım ne de pes ediyorum!.. Sadece beni kaybettikçe seni kaybediyorum. Şu kalp denen, beni bana sorgulatıyor artık Ki seni sorgulamamasını nasıl beklerim?!.. Toprağa bakan yanım senden zaten ayrı Sana bakan yanımsa toprakla aynı Hıh! Ne yaparsan yap, gördüğünün seni görmesini bekleyemezsin! Gözlerim yorgun Dudaklarım, dudaklarım hissiz Dokunulmadan geçen yıllar bana çok ağır Sarılmadan geçip giden uğurlamaların, kavuşmaları hep beklentisiz Söyleyemediklerini söylesen de şimdi Sesine aşina yanım, onca sessizlikten sonra artık sağır! İsteyerek değil Çok çalıştım Paylaştığımız hayatımızda bıraktığın onca üstü kapalı git izine Beni yerle bir eden kendince açık olan her tepkine Ve bende bana tanımadığım bir adamı göstermene rağmen, Gitmek için, bitmek için, sana huzur vermek için çok çalıştım. Daha önce de gitmiştim Kendi isteğimle Anladım ki daha önce sevmemiştim! Çok çalıştım inan Değişen yanımın aslında hep aynı olduğunu göstermeye Her defasında daha da tozlanan canımı kırmadan korumaya Ve alışmaya kendime Bu göz gözü görmez dumanlı halime Çok alışmaya çalıştım hem de çok. Tanıştım seninle doğan yanımla da, ölen yanımla da Birini yaşattım! Yaşatıyorum da hala Ama diğerinin ölmesine engel olamıyorum. Yorulmak, dinlenmekten geçmiyor An be an çöküyor, insanın içindeki güç Işığı sönüyor Beyaza dönüyor rengi git gide Hissizleşiyor. Ne yormak istedim Seni, Ne de yormak kendimi Çok çalıştım Gitmeye de kalmaya da İkisi de aynı acı, ikisi de rezil Daha önce de gitmiştim Ama böyle kalarak değil Böyle kalarak değil. CAN YÜCEL
UNUTMA Yüreğinde bir ismin imzası var Ve sen onu silemezsin Söküp atamazsın ne kadar uğraşsan da Seninle beraber büyür ıcındekı sızı İlk önce onu hissedersin başkasına dokunduğunda Unutma! Bir kere sevdin mi uzun uzun yanarsın Sitemler.. öfkeler birikirken içinde Sen azalırsın. Dilinde küfür elinde kadeh eksik olmaz Günler böyle geçer. alışırsın... Unutma! Sabahlar artık gecikir. İster sağa dön ister sola Gözüne uyku değil gidenin hayali gelir... Kendini şiirlere verirsin Elin sigaraya gider her on dakika da bir Fena zehirlenirsin. Unutma! Bir süre güvenmeyeceksin kimseye Kendine sığınacaksın Aşk konuşulduğunda sen susacaksın Of'larla ah'larla başlayacaksın her cümleye Çevrende senden başka herkes haksız olacak Senin haklılığınsa çaresiz gidecek çöpe.. Unutma! Bir gün kaldığın yerden başlayacaksın Biri seni bulacak... Önce korkacaksın eski acılara yakalanmaktan Biraz ürkeceksin. Ne kadar dirensen de nafile İnsansın sonuçta seveceksin.... Eski acılara bakıp da küsme sevdalara Gavura kızıp da oruç bozulmaz Sök at kafandan acaba'ları! Bir kemik aynı yerden İki defa kırılmaz.. Artık kararmaz gecelerin. Bir daha yaşlar akmaz gözünden. Sabahların gecikmez. Kim bilir ağladığın günlere gülersin Bir defa öldün ya zamanında? Bir daha ölmezsin... CAN YÜCEL
SENİNLE YAŞLANMAK İSTİYORUM Seneler Geçsin, Sen Beni bil ben seni bileyim istiyorum. Benim olduğun kadar dostlarının, Dostlarının olduğun kadar benim ol istiyorum. Nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım. Yaşayalım ki, Öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı. Birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız. Sen çok dertlenip, içip arkadaşlarınla eve gelmelisin. Paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız. Öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi. Yaşayalım ki ,paramız olunca sevinelim. Güzel günlerimizi, evimizde, bir şişe şarap ve pijamalarımızla kutlamalıyız. Ya da bazen dostlarla ucuz biralar içerek. Böylece yaşamalıyız işte. Sonra çocuklarımız olmalı, Düşünsene senin ve benim olan bir canlı. Geceleri ağladıkça sırasıyla susturmalıyız. Sen arada mızıkçılık yapmalısın. Ve ben söylenerek sıranı almalıyım. Yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım, Söylenerek yumurta kırmalısın. Hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız. Zaman su gibi akıp giderken, Her şey yaşanmış bir hayatımız olmalı. Her şeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden. Mutluda olsa, Kötüde olsa, Yaşadığımız günler bizim günlerimiz olmalı. Saçlara düşünce yada gidince aklar, Çocukları güvence altına alıp gitmeli bu şehirden. Kavgasız, Her sabah cinayetle uyanılmayan, Sessiz bir yere gitmeliyiz. Geceleri balkonda denizi seyredip, Sandalyelerimizde sallanmalıyız. Eve gelip benden kahve istemelisin. Çocuklar gelmeli ziyaretimize, Geçmişteki hareketli günlerimizi anımsamalıyız. Öyle sevmelisin ki beni, Bu yazdıklarım korkutmamalı seni, Tebessümler açtırmalı yüzünde. Bir gün bu hayatı bırakıp giderken, Sadece mutluluk olmalı yüzümüzde Birbirimiz sevmenin gururu olmalı Her şeyde. CAN YÜCEL
Oluşturulma Tarihi: 15 Ekim 2021, Cuma 15:01